Bekâret ve İnkâr: Kadının İç Savaşında Sessiz Bir Çığlık
Psikolojik Danışman Yeliz Şen, bekâret inkârının kadın psikolojisindeki etkilerini ele alıyor. İnkârın ardında yatan suçluluk, değersizlik ve kültürel kodlarla yüzleşmenin ilişkilerde nasıl bir iyileşme sağlayabileceğini anlatıyor.

Bekâret ve İnkâr: Kadının İç Savaşında Sessiz Bir Çığlık
İYİ PSİKOLOG / İSTANBUL
İnkâr, çoğu zaman insan zihninin acıdan kaçmak için geliştirdiği bir savunma mekanizması. Görmek istemediğimiz, yüzleşmekten korktuğumuz gerçekleri yok saymak, kısa vadede rahatlatıcı olsa da, uzun vadede içsel çatışmaları ve psikolojik tıkanmaları beraberinde getiriyor. Psikolojik Danışman Yeliz Şen’in dikkat çekici değerlendirmesi ise bu inkârın en görünmez ama en yıpratıcı olanına işaret ediyor: Bekâret.
Toplumsal Kodlar Kadına Ne Yüklüyor?
Kadının cinselliği hâlâ toplumun denetiminde. Kültürümüzde bakire olmak hâlâ kadının “değerini” belirleyen unsurlardan biri. Bu nedenle bekâret, sadece biyolojik değil, kültürel, sosyal ve psikolojik bir mesele haline geliyor. “Bekâret” kavramı, kadını ikiye ayırıyor: evlenilecek kadın ve eğlenilecek kadın… Temiz olan ve kirli olan… Değerli olan ve kullanılmış olan…
İşte bu ayrım, birçok kadının inkâr sarmalına girmesine neden oluyor. Cinselliğini yaşadığını kabul etmeyen kadın, ilişkilerinde sürekli suçlu hissediyor. Karşısındaki erkeğe karşı borçlu, eksik, değersiz hissediyor. Bu duygular ise ilişkilerde özsaygı eksikliğine, bağımlılığa ve duygusal yoksunluğa yol açıyor.
“Özgürüm” Diyen Kadın Neden Kendini Cezalandırıyor?
Eğitimli, güçlü, kendi ayakları üzerinde duran kadınların bile ilişkilerinde kendilerini suçlamaları, bu kültürel kodların ne kadar derinlere işlediğini gösteriyor. Kadın bir yandan “Ben özgürüm” derken, diğer yandan “Ben kullanılmış bir eşyayım” gibi düşüncelerle baş başa kalabiliyor. İşte bu içsel çatışma, inkârın en görünmez hali. Ve bu çatışma, kadının ilişkilerinde yetersiz hissetmesine, sevilmeye layık olmadığını düşünmesine neden oluyor.
Peki Çözüm Nerede?
Yeliz Şen’e göre çözüm, inkâr yerine yüzleşmeyi seçmekte yatıyor. Kadının, kendi içindeki sesi duyması, suçluluk duygusunu fark etmesi ve onu dönüştürmeye çalışması gerekiyor. “Bakire değilim, özür dilerim” yerine “Ben bir kadınım ve cinselliğimi yaşama şeklimi seçme hakkına sahibim” diyebilmek, bu yüzleşmenin en güçlü adımı.
Bu süreç kolay değil. Ancak suçlulukla sürdürülen ilişkilerde yaşanan kaygılar, korkular ve değersizlik duygularıyla yaşamak da bir o kadar zor. Kadınların kendilerini yargılamaktan vazgeçip kendilerini anlamaya yönelmeleri, sağlıklı ilişkilerin de kapısını aralayacaktır.
İnkâr, Aynı Zamanda Bir Davettir
İnkâr ettiğimiz şeyler, çoğu zaman ruhsal büyümenin başlangıç noktasıdır. Kadın, “ben neden böyle hissediyorum?” sorusunu sorduğu anda, inkâr ettiği duyguya kapı aralamış olur. Bu ise güçlü bir dönüşüm sürecidir.
İnkârın ardında duran acı, aslında büyümenin işaretidir. Bu acıyla yüzleşen kadın, yalnızca özgürleşmekle kalmaz, aynı zamanda hayatındaki ilişkileri daha sağlıklı ve dengeli kurabilir.